YAŞAMDA ÖZGÜRLÜK VE YANLIZLIK

YAŞAMDA ÖZGÜRLÜK VE YANLIZLIK
yanlız özgürlük

25 Mayıs 2010 Salı



Bir şey yap .. Güzel olsun,Çok mu zor? O vakit güzel bir şey söyle, Dilin mi dönmüyor? Güzel bir şey gör, Veya; Güzel bir şey yaz. Beceremez misin? Öyleyse Güzel bir şeye başla... Ama hep güzel seyler olsun,Çünkü "HER İNSAN ÖLECEK YAŞTA..." Geç kalmayasın! ''
Şems-Tebrizi

DUA



Küçük çocuk, deniz kenarında oturmuş, gözlerini de ilerdeki bir noktaya dikmişti. Belki de bir saattir öylece duruyordu. Onun bu hali, alışveriş için balıkçı sandallarının kıyıya dönmesini bekleyen bir ihtiyarın dikkatini çekti. Yaşlı adam seke seke onun yanına gidip: - Merhaba delikanlı!. dedi. Bu gün deniz çok harika...... değil mi? Küçük çocuk, başını çevirmeden; - Ama rüzgarlı, dedi. Topum denize düşünce sürekleyip götürdü. Adam, çocuğun yanına oturup: - Eğer biraz genç olsaydım, yüzüp onu alırdım!. dedi. Ama şimdi adım bile atamıyorum. Küçük çocuk, ona cevap vermedi. Ve kıyıdan uzaklaşan topunu daha iyi görebilmek için, hemen yanındaki tümseğe çıktı. Yaşlı adam, sakin bir ses tonuyla: - Ümidini hiçbir zaman kaybetme!. dedi. Bence dua etsen çok iyi olur. Çocuk, büyük bir sevinçle: - Dua etsem topum geri gelir mi? diye sordu. Denize düştüğü yeri bilir mi? - Allah isterse eğer, ona öğretir!. dedi ihtiyar. Topun geri gelmese de, duaların sevabı sana yeter. Küçük çocuk, yaşlı adamın sözlerini biraz düşündükten sonra, her okuduğunda dedesinden bahşiş kopardığı duaları ard arda sıraladı. Daha sonra da, topun dönmesi için Allah'tan yardım istedi. Ama üzüntüsü azalmamıştı. O topa bir sürü para harcamış, bayram parasını bile ona katmıştı. Şimdi artık tek şansı, bazen olduğu gibi, rüzgarın aniden yön değiştirmesiydi. Ama deniz çok büyüktü, topu ise küçücük... Akşam üstü hava biraz daha sertleşti. Ve güneş batmak üzereyken sandallar döndü. Çocuk eve gitmek istemiyordu. Bu yüzden de ihtiyarla birlikte oyalandı. Yaşlı adam, hep aynı balıkçıdan alışveriş yapardı. Sonunda onu bulup: - Avınız inşaAllah iyi geçmiştir!. dedi. Eğer varsa, birkaç kilo alabilirim. Sandaldaki adam, bir kova içindeki balıkları gösterip: - Zaten ancak o kadarcık tutmuştum, dedi. Denizde "av" diye bir şey kalmadı. - Dua etmeyi denediniz mi? diye atıldı çocuk. Ümidinizi sakın kaybetmeyin!. Balıkçı için her şey tesadüftü. Bunun için de "rasgele" derlerdi. Ama şimdi bir şey hatırlamıştı. Yıllar yılı unuttuğu bir şeyi. Çocuğun yanaklarını okşarken: - Dua ha!. diye mırıldandı. O zaman tutar mıyım? - Tutamasanız bile, duaların sevabı size yeter, dedi çocuk. Bunu yeni öğrendim. Balıkçı, böyle bir sözu ilk defa duyuyordu. Başını ağır ağır sallayarak: - Ben de yeni öğrendim!. diye gülümsedi. Üstelik de küçük bir öğretmenden. Çocuk, bu sözlerden çok hoşlanmıştı. Artık topun gitmesine üzülmüyordu. Yanındaki yaşlı adam ona bir göz kırparken, balıkçı tekrar sandala yöneldi ve ağların üzerindeki eski örtüyü açtı. Bir top vardı orada. Henüz ıslak olduğundan, ışıl ışıl parıldayan bir futbol topu. Balıkçı, onu çocuğa uzatıp: - Öğretmenlerin hakkı hiç ödenmez!. dedi. Bunu biraz önce denizde buldum. Küçük çocuk, rüyada olmalıydı. Hiç beklenmedik şeylerin yaşandığı bir rüya. Aceleyle sağa sola bakındı. Ama herşey gerçekti. Balıkçı da, sandal da, ihtiyar da... Topu ise, işte ellerindeydi. Ona sıkıca sarılıp: - Bir daha benden izinsiz gezmek yok!. dedi. Ya dua etmeseydim ne olurdu?

19 Mayıs 2010 Çarşamba



“Eskiler ,ERDEMİN ışığıyla ortalığı aydınlatması için önce,DEVLET, işlerini yoluna koyarlardı.DEVLET işlerini yoluna koyabilmek için önce,EV İŞLERİNİ ,yoluna koyarlardı.EV İŞLERİNİ yoluna koyabilmek için önce,...kendilerine ÇEKİDÜZEN verirlerdi.KENDİLERİNE çekidüzen verebilmek için önce,DÜŞÜNCELERİNİ,yoluna koyarlardı.DÜŞÜNCELERİNİ yoluna koyabilmek içinse önce,bilgi eksikliğini giderirlerdi.”

"Günün birinde yolu bir dergâha düsen kendi halinde bir adam, dergâhta, bir Mevlevi ile bir Bektaşi''nin sohbet ettiklerini görünce yanlarına yaklaşır. Kendini tanıtır ve dergâhı merak ettiğini, nasıl zikir edildiğini izlemek için geldiğini söyler. Erenler başlar adama çeşitli nasihatlerde bulunmaya, h...er biri kendi yolunu mümkün olan en tatlı dille anlatmaya çalışır. Adam bir yandan onları dinlerken, bir yandan da gözleri onların giysilerine takılır. Mevlevi'nin giydiği kıyafette kollar o kadar geniş ve uzundur ki hem içine üç kişinin birden kolu sığabilir, hem de uzun olduğu için yalnızca kolları değil, elleri de kapatmaktadır. Bektaşi'nin kıyafetinde ise tam tersi bir durum vardır. Elbisenin kolu daracıktır, neredeyse tene yapışmıştır; üstelik kısa olduğu için, eller ta bileklere kadar açıktır. Bu duruma hayret eden adam, sebebini öğrenmek ister. Büyük merakla, önce Mevlevi'ye sorar: "Pirim, kıyafetinizin kolları neden o kadar geniş ve uzun; bunun özel bir sebebi var mı?" Mevlevi hiç beklemediği bu soru karşısında oldukça şaşırır. İki kolunu da biraz yukarıya kaldırır, sonra ellerini birleştirerek kollarını daire sekline getirir ve şöyle der: "Evet, özel bir sebebi vardır. Çünkü biz insanların günahlarını, ayıplarını, kusurlarını örteriz. Başkaları görmesin diye üzerini kapatırız." Yanıttan oldukça hoşnut olan adam ayni merakla bu kez Bektaşi''ye döner: "Peki ya siz, pirim? Sizin kıyafetinizin kolları neden bu kadar dar ve kısa? Siz insanların günahları ve ayıplarını örtmez misiniz?" Bektaşi kendi kollarına bakar, birkaç saniyelik bir dalgınlıktan sonra gülümser ve adama bakarak şöyle der: "Biz mi? Bizim geniş kıyafetlere ihtiyacımız yoktur. Çünkü biz insanların günahlarını ve kusurlarını görmeyiz." ÖZETLE: Seveceksen öylece sev. Ne kusursuz insan ara, ne de insanda kusur. Birincisini zaten bulamazsın, ikincisinde ise, bulduğun her kusur, öğrendiğin her ayıp sahibini değil, seni çirkinleştirir. Her ikisi de seni mutsuz eder. Birincisini bulamadığın için, ikincisini ise bulduğun için mutsuz olursun... Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler. [Mevlâna]

10 Mayıs 2010 Pazartesi


Gemi kaptanı bir gece gemisiyle seyir halindeyken , birdenbire önünde bir ışık farkeder ve gelenin kendi gemisiyle aynı doğrultuda olduğunu görür. Hemen telsize yönelir ve gelen geminin rotasını on derece doğuya değiştirmesini isteyerek acil bir mesaj yollar. Birkaç dakika sonra , geri bir mesaj gelir , mesaj " Yapamayız , rotanızı on derece batıya değiştirin" der. Kaptan sinirlenir ve üstü kapalı bir mesaj gönderir " Ben denizci kaptanıyım ve rotanızı değiştirmenizi istiyorum" der. Birkaç dakika sonra mesaja cevap gelir " Ben ikinci sınıf bir denizciyim , dediğinizi yapamam , rotanızı değiştirin." der. Kaptan daha fazla sinirlenmiştir ve hiddetle bir mesaj daha gönderir : " Ben bir savaş gemisiyim ve rotamı değiştirmiyorum." der. Cevap olarak sert bir mesaj gelir : "Ben deniz feneriyim bayım. Siz bilirsiniz , sizin seçiminiz. " Birkaç dakika sonra zaman harcanmış ve gemi rota değiştirmediği için sert bir kayaya çarpar ve batmaya başlar.

İŞTE BİZDE BAZEN BU KAPTAN GİBİ , DİKBAŞLI VE İNATÇI OLABİLİYORUZ.
UNUTMAYIN ! SONUÇLARINIZIN SEBEPLERİ SİZSİNİZ.
kaynak :
"Dışarıda mucize arama , mucize sensin" sayfasından alıntıdır.

BİRŞEY SÖYLEMEK KOLAYDIR AMA ONU YAPMAK ÇABA GEREKTİRİR.
BAŞARMAK İSTEDİĞİN ŞEYİ , DİĞERLERİNE YAPMALARINI SÖYLEMEDEN ÖNCE , KENDİN YAPARAK GÖSTER.

8 Mayıs 2010 Cumartesi